Onlar standardize edilmiş hayatlarından kafalarını dışarıya çıkaracak cesareti olmayanlardır. Her sabah aynı ruh haliyle uyanır, aynı ruh haliyle işlerinin yolunu tutarlar. Arabalarında hep aynı radyo istasyonu ayarlıdır. Aynı yollardan geçerler, aynı kişilerle karşılaşırlar. Hayatları The Truman Show filmini aratmaz ama onların bu konuda en ufak bir endişeleri yoktur. Varsa yoksa, mal mülk derdi, varsa yoksa sahip olma telaşı…
Orta sınıf konformizminin esiri olmuş bu insanı kafasını gömdüğü kum çukurundan kim çıkarabilir? Hangi olay onu şaşırtır? Rutinini bozmasına sebep olacak, onu kımıldatacak sihirli bir güç var mıdır? Muamma…
Onlarla her karşılaştığımda, acıma ile kızgınlık arasında bir duygu karmaşası yaşarım. Kumdan kale olan yaşantılarına dair hiçbir kuşkuları yokmuş izlenimi vermek için beyhude çırpınışlarını gördükçe midem bulanır.
Bir fiskeyle yıkılacak özgüvenlerinin altında sahip olmanın ötesinde hiçbir şey yoktur. Açgözlülüklerini hiçbir şey gizleyemez; ne katı ahlakçılıkları ne de muhafazakârlık görüntüsü altındaki tutuculukları…
Resmini çizdiğimiz bu insanın, siyasi yönelimi de tamamen pragmatizm üzerinden şekillenir. Rüzgâr nereden eserse orada durmakta beis görmez. Bukalemun gibi renkten renge, şekilde şekle girer…
Aslına bakarsanız görgüsüzdür… Ne oturmasını bilir, ne kalkmasını… Üç tane şair ismi söyle desen sayamaz… Hayatı boyunca bir tane bile şiir kitabi satın almamıştır. Önüne beş tane balığı yan yana diz, isimlerini sayamaz… Ne romandan anlar, ne sanattan, ne tiyatrodan, ne felsefeden, ne şiirden, ne müzikten… Zaten ona göre, bu tür şeyler “entel dantel takımı”nın gereksiz avuntularından ibarettir. Vakti zamanında ucundan kıyısından bu tür işlere bulaştıysa, onu da gençlik heyecanına verir… Şükür ki, artık uslanmış, hayatın ne olduğunu çabucak anlamıştır!
Bu adam, 12 Eylül faşizmi geldiğinde “şükürler olsun huzur ve güven ortamında” kavuştuk demişti… “Neyse ki, kavga gürültü bitti, çocuklarımızı okullarına gönül rahatlığıyla gönderebiliyoruz” diyerek derin bir oh çekmişti…
Özal’ı görür görmez kanı kaynadı… “İşte aradığım lider bu” dedi… Ne de olsa Tonton iş bitiriciydi… Çağ atlamıştık ama prensler, hasbahçenin gülleri, papatyalar derken Özal’dan biraz soğudu… Bu sefer de, “kurtar bizi Baba” diye bağırmaya başladı… İki anahtar sahibi olacak, beş yüz günde Allah’ın izniyle düze çıkacak, bütün dertler bitecekti…
Baba, devleti çok seviyordu. Ne demişti Susurluk sonrasında, “Devlet bir muhteşem kurumdur. Konu devlet olunca ‘uluorta’ konuşulmamalı. Konu neyse üstüne git, çekinme üstüne git. Ama devleti gagalama.” İşte bu sözler onu mest etti.
Daha sonra, siyasette “Bacımıza” gönlü kaydı… “Devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir” sözleri tüylerini diken diken etmişti…Yastık altında biriktirdiği dolarlar bir günde kıymete binince “Bacımıza” sadakati iyice arttı… İş bilenin, kılıç kuşananındı…
21. asır Türk asrı olacaktı. Lakin dış mihraklar rahat vermiyordu. Demokrasi halkın cehaleti ve stratejik konumumuz itibariyle bize göre değildi. Skandallar, yolsuzluklar derken konumu hafiften sarsılmaya başlamış, ekonomik krizler nedeniyle gelecek kaygısı yaşamaya başlamıştı…
Sonraki koalisyonlar ise onu hiç tatmin etmedi… Üç partiyi birden iktidara getirdi ama ona sorarsanız hiçbirinden umudu yoktu…
Ve birden “onları” keşfetti…
Dedesinin izinden gidiyor, 50 yıldır aynı siyasi istikamette yol alıyordu. Fakat demek ki, elli yıldır iktidarda olmalarına rağmen “sivil askeri elitleri” iktidar dışına itememişlerdi. İktidar olmuşlar ama muktedir olamamışlardı. İşte “AK Parti” bütün bu sorunların evelallah üstesinden gelecekti…
Bu sefer de mücahitler müteahhit oldular… Bizim ki yine istim üstünde yaşıyor. Çocuklar, damatlar, gelinler, kayınlar, kaynatalar, kızlar gemicik, villa, ihale, şirket sahibi oldular. Ama bizimki can derdinde…
Her sabah evinden işine giderken, aynı radyo istasyonundan dinlediği mübarek haberler içini bir tuhaf yapıyor. Gözleri dalıp gidiyor… Bazen faiziyle bankaya yatırdığı altınlarını düşünüyor bazen de teşkilat içindeki “etkisiz eleman” konumunu...
Velhasıl bir türlü huzur bulamadı gitti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder