3 Aralık 2010 Cuma

Beşikten mezara içki!

  
Onları başka türlü düşünmek mümkün değil. Mutlaka masalarında içecek bir şeyler olur. Salkım salkım üzüm veren bağları mıdır, Şarap Tanrısı Dionysos’un yurdunda yaşıyor olmaları mıdır buna sebep bilmiyorum.
Akşam olduğunda içmek için bir fırsat yaratırlar mutlaka. Sadece akşam olduğunda mı?
Günün her saati içkiyle anlamlandırılır aslında… Bu yüzden “beşikten mezara içki” diye özetlenir yaşamları…
Neden beşikten?
Doğum müjdedir… Doğum mutluluktur, coşkuyla kutlanması gerekir de onun için…
Trakya’nın ortasındaki o köyde (diğer köylerde olduğu gibi) bütün doğumlar içki içerek kutlanır. Çocuğun babası sevincini kahvedeki herkese içki ısmarlayarak yaşar. Kendisi de uygun bir saate kadar içer ve hafif dumanlı kafasıyla uçarcasına evinin yolunu tutar.
*
Nasıl erkek çocukları için sünnet erkekliğe atılan ilk adım olarak bilinirse, oranın çocukları için de düğün evlerinden içki aşırmak, erkekliğe atılan esaslı bir adımdır.
İçerken gözleri yaşarsa, birkaç yudum ancak alabilseler bile, içkilerin gizlendiği gizli mabedin yerini bulmak, oradan kimse görmeden birkaç şişe aşırmak, ardından bir kuytu köşeye gizlenmek başlı başına bir iştir.
Kolay değil, düğün sahiplerine, yemekçi ve bulaşıkçı kadına görünmeden tüm bunları gerçekleştirmek. Hele dışarıdaki sobanın üzerindeki tencereden bir tabak dolusu köfte de kaçırılırsa değmeyin çocukların keyfine.
İşte bunu başarabilen çocuklar gerçek anlamda rüştlerini ispatlamış olurlar. Onları yürüyüşlerinden tanırsınız. Hatta bazıları büyük bir iş başarmanın verdiği özgüven duygusuyla kıyısından gençlerin oyunlarına da katılırlar.
Köy düğünlerinde, mutlaka bir “düğün kahvesi” olur. Düğün süresince burada içilen çay ve içkiden para alınmaz. Düğün sahibi bunun için yaklaşık yirmi kasa bira alarak kahveciye verir.
*
İlkokulda eğitim sabah dokuz akşam üç arasında yapılıyorken öğretmenler her öğlen başka bir öğrencinin misafiri oluyordu. Köydeki evlerde rakı şişesi, tuzluk gibi her daim masanın üstünde durduğu için, öğle yemeklerinde öğretmene bir duble rakı içmesi için ısrar edilmesi teamüldendi.  
Bir duble sohbetin anahtarını çevirince gerisi kendiliğinden gelir, öğretmen son saniyede derse yetişirdi. Hele içkiyle arası hoş değilse, öğleden sonraları dersler tatlı bir uyuşukluk içerisinde geçerdi.
*
Akıp giden zamanı anlamlandırmaya ve ölçmeye de yarar içki. Havada top top bulutlar kaynamaya, rüzgâr kırbaç gibi vurmaya başladığında kahvenin önündeki ihtiyar iç çeker: “hava şaraba döndü.”
Her içkinin içileceği bir dönem ve bir zaman aralığı vardır. Yaz boyunca gece gündüz bira içilir. Akşam serinliğinden sonra rakı masaları kurulur. Şarabın adını ağzına alan olmaz. Öyle ki, birisi bugün şarap içsek? diye nabız yokladığında, deli misin der gibi bir bakış atıldıktan sonra, “kurt dökersin valla!” diye uyarılır.
Yaz sonuna doğru şarap ve votka eski tahtlarına tekrar kurulurlar. Köylüler şarabı sek içmezler. Bir litrelik pet şişeye 70 cl’lik şarabı boşalttıktan sonra üzerine, kahveciye ısıttırdıkları kolayı karıştırırlar. Şarabı bu şekilde içerler.  
Her içkinin içileceği bir dönem var dedik. Rakıyı ayrı bir yere koyalım. Yaz-kış, gece-gündüz fark etmez rakı her mevsimin her saatin içkisi olarak zamandan bağımsızdır. Ancak rakı geniş zamanlar ister. Kahveye telefon ederek kocasını arayan kadına, kahveci “rakı masasında!” diye yanıt vermişse, kadın anlar ki, kocası belki sabaha kadar eve gelemeyecektir. Eğer telefonda iki bira içiyorum, geleceğim derse, kadın anlar ki, en geç bir saat içinde kocası evde olacaktır.  
*
İçki almak için bakkala gelenler, “artmadıkça yetmez” mantığından yola çıkarak içki alırlar. Bilirler ki, hiçbir zaman ne kadar içeceklerini öngöremezler. Ben pek içmem diye nazlanan masada birden değişebilir. Sohbet zamanın nasıl geçtiğini unutturur. Ama bakkalın gece 01:00’den sonra kapattığı unutulmaz. Bunun için her zaman içebileceklerinden fazlasını alırlar.
Ve alınan içkinin tümünü içmeye de büyük bir gayret gösterilir. “Neme lazım bozulmasın”, “aklımda kalacağına midemde kalsın” denir.
*
Köyde, mevsimine göre yapılacak gündelik işler vardır. Gübre atmak, saman balyası taşımak, odun kesmek, ufak tefek inşaat işleri… Bu tür işleri yapmak için gün boyu kahvede bekleyen, ömrü boyunca hiçbir işte uzun süre tutunamayanlar, yaptıklarına karşılık para yerine içki almaya bayılırlar. Her işin bir bedeli vardır. Bir traktör dolusu balya beş biradan aşağıya taşınmaz. Genelde bu beş biradan ikisi daha traktörle tarlaya gitmeden içilir.
*
İçki sadece efkarı almaz. Aynı zamanda her türlü derdin de devasıdır içki. Diş ağrısına bir kapak dolusu rakı birebir gelir. Ateşli hastanın vücudu ispirto ile güzelce ovulur. (İspirtoyu ancak elden ayaktan düşmüş alkolikler içer. Ve bunların mesleği genelde boyacılıktır) Soğuk algınlığına tutulanlar bir şişe ufak rakı içip iyice terlerler. Ertesi gün bir şeyleri kalmaz. Eğer içkiyi fazla kaçırmışsanız dermanı yine içkidir. Çivi çiviyi söker diyerek sabaha bir bira ile başlarsanız hiçbir şeyiniz kalmaz.
*
Yazının başında beşikten mezara içki dedik. Mezara demekle, içkinin sağlığa zararlı olduğunu ve sizi çabucak mezara gönderdiğini kastettiğimiz sanılmasın. Lafı uzatmadan söyleyelim; bilenler bilir mezar taşları üzerindeki yeşil parlak yazılar, şarap şişeleri kırılarak yazılır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder