14 Aralık 2010 Salı

Dante, Cahit Sıtkı, Ölüm ve Bendeniz Cennet Kuşu


Geçenlerde cemiyet hayatından nicedir uzak kaldığımı fark ederek, birkaç gündür çeşitli bahanelerle kafamı kaldırmadığım yatağımdan doğruldum… Ayağa kalkmak için yekindim, sonra bir isteksizlik hali hasıl olunca sırtüstü bir külçe gibi yatağa tekrar devrildim…
            Sıcak yorganın altından ayağımı dışarıya uzattığımda dışarının epey soğumuş olduğunu hissettim. Hissiyatımın yerli yerinde durduğunu görünce büyük bir sevinçle kendimi kutladım.
            İnsanoğlu her durumda kendisi için bir çıkış yolu bulurmuş… Birkaç sene önce düştüğüm sersefil halleri hatırlayınca, “vay anasını nasıl dayanmışım, nasıl sabretmişim, şaşırdım doğrusu” diye itiraf ettim kendi kendime.
            İhtimal aradan seneler geçince şu halimi de gözlerimin önüne getireceğim, “beni hangi güç ayakta tutmuş acaba?” diye soracağım yine.
            Hoş, şu anda beni bir gücün ayakta tuttuğunu da söyleyemeyeceğim. Çünkü mütemadiyen babamdan intikal eden, her yeri dökülen evimde yatmaktayım.
            Neyse ki, “beterin beteri var” diye bir deyimimiz var.
            Beterin beteri var dedim, kendime.
            Beterler arasında en beterlerine zihnime getirmeye çalıştım.
Rahatladım.
Sonra kendi kendime bir tartışma açtım. “Beterin beteri var” var da, neden “iyinin de iyisi var”, diye deyimimiz yok diye…
Bu tartışma hiç ummadığım yere varınca, yazıklar olsun diye çıkıştım içimden beni sürekli dürtükleyen sese… Günaha giriyorsun günaha, diye de ekledim.
Yatağın kenarına yığdığım ara sıra sayfalarını araladığım kitaplardan birini seçtim rasgele. Cahit Sıtkı’nın bir şiir kitabıydı elime gelen.
Varlık Yayınları’nın Türk Klasikleri serisinden çıkan, 1966 Kasım baskılı kitabın her yeri odamın duvarları gibi dökülüyordu.
Neden bilmem, hemen “Otuz Beş Yaş Şiiri”ni aradı gözlerim…
        Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
               Dante gibi ortasındayız ömrün.
               Delikanlı çağımızdaki cevher,
               Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
               Gözünün yaşına bakmadan gider.
            Şairin, neden Dante gibi ortasındayız ömrün dediğini hiç düşünmemiştim daha önce. Arada sırada evime gençten bir çocuk uğruyor. Hoş beş ediyoruz gidiyor. Laf aramızda canım istemediği zaman bu köşeyi de ona yazdırıyorum. İşte bu çocuk Dante’nin İlahi Komedya’sını getirmişti geçenlerde.
            Donmayı göze alarak yatağımdan çıktım. Ayaklarım uyuşmuş. Güç bela yere bastım. Karıncalar bütün vücudumu sardı. Dante’nin kitabını bir çırpıda kaptım. Koşarak yatağıma döndüm.
            Kendime bir meşgale bulmanın sevinciyle kitabın sayfalarına gömüldüm.
            Dante’nin cehennemi anlattığı kitabının ilk satırları  şu cümlelerle başlıyor: “Yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi, çünkü doğru yol yitmişti. Ah, içimdeki korkuyu tazeleyen, balta girmemiş o sarp, güçlü ormanı anlatabilmek ne zor! Öyle acı verdi ki, ölüm acısı…”
            Evraka! diyerek yerimden zıpladım.
            Dante, bu düşsel yolculuğa otuz beş yaşında çıktığını varsayıyor. Ve ölüm acısından söz ediyor…
            İşte Cahit Sıtkı da şiirinin başına koyduğu bu iki cümleyle bir taşla iki kuş vuruyor. Bizi hem 1300’lü yıllara, Dante’ye götürüyor hem de bu eserdeki ölüm temasını çıkış noktası yaptığını hatırlatıyor okurlarına, Dante’nin cümleleriyle başlayarak şiirine…
            Heyecanlandım…
            Malumun ilamını  yapma! Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yok dedi içimdeki kötü ses.
            Heyecanım yatıştı, uykum geldi.
            İlgimi tekrar Cahit Sıtkı’ya çevirdim. 4 Ekim 1910, Diyarbakır13 Ekim 1956, Viyana ibareleri var başka bir kitapta… Mezar taşı gibi…
            Demek ki, yolun yarısı diyerek otuz beş yaşında yazdığı bu şiirden on bir yıl sonra 1956’da ölmüş, ölümü en iyi anlatan bu şair…
            Başka bir kitabına uzandı elim… Yine Varlık Yayınları’ndan, “Sonrası” Şubat 1957…
            Bir şiir çektim. “Ben Ölecek Adam Değilim”…
            Kapımı çalıp durma ölüm,
            Açmam;
            Ben ölecek adam değilim.
            Alıştım bir kere gökyüzüne;
            Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
            Sıkılırım,
            Kuşlar cıvıldamasa dallarında,
            Yemişlerine doyamadığım ağaçların (…)
            Sonra sıralamış durmuş şair neler yapmak istiyorsa onları…
            Şiirin devamında,
            Şükretmeliyim
            İnsanlar arasında olduğuma, diyor…
            Eh işte gördün mü bak, koskoca şair bile şükrediyor…
            Demek ki doğru yoldayım dedim kendime ve çektim yorganı başıma…
            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder