Bizim kahvenin en arka masasında beni gözlerden ırakta, bedbaht bir halde hasta tavuklar gibi düşünürken bulanlar bana hep aynı serzenişte bulunurlar.
“Yahu Peyami evli değilsin barklı değilsin. Tepende vır vır eden bir karı yok. Niye Karadeniz’de gemilerin batmış gibi düşünür durursun?”
Efendim, en zengininden en fakirine, en yaşlısından en gencine bütün kahve ahalisi evli olmadığım için beni için için kıskanır.
Fırtsa buldukça, “hiç evlenmeyerek hayatta bir şeyi olsun doğru yaptın” der ardından da eklerler, “senin kahrını çeken karı yeryüzünde yoktur ya neyse!”
Kadınlar yüzünden başları yanan, hayatları mahvolan bu sefil yaratıkları gördükçe içim acıma duygusuyla dolup taşar. Onlar için heybemde anlatacak hikâyelerim her daim vardır.
*
Çok eski zamanlardan bu yana kadınlar tıpkı kara kediler gibi uğursuzluğun sembolü olarak kabul edilmiş onlar için Hz. Peygamber, “Cehennem halkının çoğunun kadınlardan olduğunu gördüm” sözlerini boşuna söylememiş.
O kadar geçmişe gitmeye gerek yok; kadın denen muamma, Sigmund Freud’u da çıldırtmış en sonunda şu sözlerin ağzından dökülmesine sebep olmuştur: “Kadın psikolojisini otuz yıldır incelememe rağmen büyük soruya cevap bulamadım. Gerçekte kadınlar ne istiyor?...”
Kadınlar ne istiyor? sualine ne yazık ki yanıt verilemiyor ama bu hususta tecrübe sahibi olanlar nasıl istedikleri hususunda şu yanıtı veriyorlar: “Bir kadın kısık sesle konuşuyorsa bir şey istiyor demektir.Sesini yükseltiyorsa bilin ki istediğini elde edememiştir...”
Kadınlar ne istiyor? sualine ne yazık ki yanıt verilemiyor ama bu hususta tecrübe sahibi olanlar nasıl istedikleri hususunda şu yanıtı veriyorlar: “Bir kadın kısık sesle konuşuyorsa bir şey istiyor demektir.Sesini yükseltiyorsa bilin ki istediğini elde edememiştir...”
Efendim gelin biz daha da geriye gidelim ve yeryüzünde ve gökyüzünde kadınların erkeklerin başına nasıl büyük felaketler getirdiğine bir bakalım.
Bizde Truva Savaşı olarak bilinen mitolojik hikâyeyi hep “Truva atı”yla simgeleştiririz. Olsa olsa bu savaşın simgesi kötülüklerin timsali bir kadın olabilir. Homeros’un İlyada’sını okuyanlar bilirler, bu hikâyede hem yerüstünde hem gökyüzünde (Tanrılar dünyasında) kadınların insanlığı sürüklediği felaketler anlatılır.
İlyada’nın bundan iki bin dokuz yüz yıl önce yazıldığı tahmin ediliyor. Demek ki, dünyanın düzeni binlerce yıldan bu yana hiç değişmedi.
*
Tanrıların ziyafetine bir gün Eris de (anlaşmazlık sembolü) gelir. Tanrıların bir kısmı içer, bir kısmı Apollon’un lirine ahenkli şarkılarıyla iştirak eden Musaları dinlerler. Kendilerinden geçmiş olan Tanrıların bu durumundan faydalanan Eris “en güzel Tanrıçaya” yazısı bulunan güzel bir elmayı masanın tam ortasına atar. Hera hemen elmayı kapar ama Athena ve Aphrodite buna itiraz ederler. Zeus’tan hakem olmasını isterler. Zeus ne karısını ne kızını ne de Aphrodite’yi darıltmak ister. Hakem olması için çoban Paris’i görevlendirir. Onun zevkine, bilgisine, yiğitliğine güveni tamdır.
Paris, İda Dağı’na gelen üç Tanrıçadan en güzel olarak Aphrodite’yi seçer. Kazdağı’nda yapılan bu güzellik yarışması insanları felakete sürükleyecektir. Aphrodite ise kendisini birinci seçen Paris’in gönlüne hiç görmedi Helena’nın aşkını koyar.
Paris Ainone ile evlenir ama haklı Helena’dadır. Ainone’yi terk ederek Helena’yı aramaya gider. Helena’nın yaşadığı Sparta şehrine gelir. Şehir Atreus’un oğlu Menelaos tarafından idare edilmektedir. Menelaos’un büyük kardeşi Agamemnon ise ünlü Mykene kralıdır. Menelaos Aphrodite kadar güzel olan Helena ile evlenir. Helena, Zeus ile Leda’nın kızıdır. Sparta Sarayı’na gelen Paris Helena’yı Troya’ya kaçırır.
Paris yanında Helena ile babasının şehrine doğru gider. Troya şehrine yaklaştıklarında onları ilk Kassandia görür. Kahin olan Kassandia Helana’nın Troya’ya ölüm ve felaket getireceğini bilir.
Karısının kaçırıldığını duyan Menelaos ve kardeşi Agamemnon Troya’ya savaş ilan eder. Böylece bir Helena yüzünden Troya’nın başına gelmedik kalmaz. Binlerce yiğit bu uğurda canını feda eder.
Sadece insanlar birbirine girse yine iyi, gökyüzünde de Tanrılar birbiriyle kavgaya tutuşur. Kimi Troyalılar’ın safhındadır kimi Akhalar’ın…
Zeus’un kıskanç karısı Hera, zaferi Akhalar’a vermek için yapmadığını bırakmaz. Önce Ölüm’ün kardeşi “Uyku”yu ayartıp kendisiyle sevişir sevişmez Zeus’un uyumasını ister. Sonra da bütün alımıyla çıkar Zeus’un karşısına.
Zeus onu gördü görür görmez aşk sarar düşünceli kafasını ve seslenir Hera’ya, “yatalım gel, sarmaş dolaş olalım yatakta, doyasıya, bugüne dek ne bir tanrıçaya, ne bir kadına karşı yüreğime akan aşk böyle altüst etmedi beni.”
Sonunda aşk ve uyku yola getirir koskoca tanrıların tanrısı Zeus’u. Yumuşak bir uykunun kucağında bulur kendisini. Bu sırada Hera, savaşın gidişatını çoktan değiştirmiştir. Bir kadın yüzünden birbirine girer binlerce yiğit. Kıskanç Hera’nın ayak oyunlarıyla savaş iyiden iyiye alevlenir.
Zeus uyanır uyanmaz uykudan anlar işin içyüzünü ve şu sözcükler dökülür ağzından.
“Amma da düzen kurdun yola gelmez Here, savaş dışı ettin tanrısal Hektor’u, uğrattın orduyu bozguna. Bu kötülüğün meyvesini sen toplayacaksın önce, seni bir güzel pataklayayım da gör. Unuttun mu seni havalara astığım günü, bir örs bağlamıştım ki ayağına, çözülmez bir altın zincir vurmuştum ellerine, asılı kalmıştın havalarda, bulutlar arasında, koca Olympos’ta söylenip durduydu tanrılar, ama yanına varıp seni kurtaramıyordu hiçbiri, geleni tutup atardım eşikten aşağıya, yeryüzüne vardı mı kalmazdı iler tutar yeri.”
İşte böyle…Koskoca Zeus’u bile dize getiriyorsa tanrı da olsa bir kadın, biz ölümlüleri bekleyen akıbeti siz düşünün!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder