Yönetmenliğini Mike Judge’un yaptığı, 2006 yapımı “Idiocracy” kara mizah türünün nadide örneklerinden biri… Filme adını veren “Idiocracy, idiot ve cratie sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir kavram. Geri zekalıların egemen olduğu bir toplum düzeni manasına geliyor.
Film, günümüzden yaklaşık beş yüz yıl sonra geçiyor. Amerikan ordusunun iki “normal” insanı denek olarak seçmesiyle başlayan bilimsel deney fiyaskoyla sonuçlanıyor ve iki kahraman kendisini geleceğin geri zekalılar toplumunda buluyor. Hal böyle olunca, bizim normal zekalı iki kahramanımız geleceğin toplumuna intibak etmekte bir hayli güçlük çekiyorlar. Çünkü yaşam bugünkü tüketim toplumunu aratacak derecede metalaşmış. “Susuzluğunu dindir” diyen meşrubatlar öylesine yaygınlaşmış ki, musluklardan bile meşrubat akıyor, bitkiler meşrubatla sulanıyor. Çoğu obez olan insanlar günlerini televizyon karşısında aptal yarışma programlarını izleyerek geçiriyorlar.
Halkı en çok eğlendiren şey ise cinsellik üzerine yapılan ucuz espriler. Bu esprilere hepsi katıla katıla gülüyorlar. 2505'te Oskar kazanan filmin adı da “Kıç.” Film boyunca görüp görülecek şey bir “kıç”tan ibaret ama insanlar bu görüntüyü izlerken kendilerinden geçiyor. Televizyonların en çok rayting alan programları bugün "smackdown" olarak bilinen dövüş programları… Bir adamın apış arasına çeşitli şekillerde indirilen darbeler seyredenleri mest ediyor. Bu arada ortada “dil” diye de bir şey kalmamış. İdiokrasi’de argoyla, küfürle, el kol hareketleriyle iletişim kuruluyor. Mahkemelerde bile böyle bir lisan kullanılıyor. Mahkeme dediysek bugünkü mahkeme salonları gelmesin aklınıza, orası da bir nevi insanların gülmek, eğlenmek için geldikleri şov alanı şeklinde tasarlanmış.
Yönetmen, “nasıl oluyor da insanlar bu hale geliyor” sorusu üzerinden hareket etmek yerine kestirmeden aptalların aşırı üremesini sorunsallaştırmayı tercih etmiş. Verilmek istenen mesaj gayet basit. Geri zekalılar bu hızla üremeye ve normal ve üstün zekalılar da bu hızla ürememeye devam ederse, geleceğin toplumu kaçınılmaz olarak geri zekalıların hükümranlığında şekillenecektir. Film bu yönüyle “elitist” hatta zaman zaman ırkçı tonlar taşıyor.
Hazır giyim markası Diesel’in krize rağmen Türkiye’de satışlarını % 30 artıran slogan: “Aptal ol!” Firmanın Türkiye distribütörü Tahsin Özlenir, “İronik bir şekilde aptallığı övdük. Ocak-şubattaki ciro kaybı Mart’ta pozitife döndü” diyor. Firma sevgililer gününde de aynı “konsept”i kullanmış. “Akıllılar kafalarını aptallar kalplerini dinler.” Slogan bu. Bu slogan da firmanın satışlarının patlamasına yol açmış.
Kapitalizmde satışları arttıran her yol mubahtır. Alan memnun, satan da memnun ise bize laf söylemek düşmez. Niyetimiz kestirmeden bir sonuç çıkararak, “işte gördünüz mü, böyle başa böyle traş” demek hiç değil.
Yaratmanın değil tüketmenin özendirildiği bir toplumsal düzende yaşıyoruz. Öyle ki, tüketim tercihlerimiz kimliğimizi oluşturuyor.
Günlerini bilgisayar karşısında geçiren, saç stillerinden giydikleri Converse tipi ayakkabılara kadar tornadan çıkmışçasına birbirine benzeyen, dünyadan bihaber apolitik gençleri gördükçe; en çok izlenen televizyon programlarına (izdivaç programları vs.) gişe rekorları kıran filmlere (Recep İvedik gibi) firmaların reklâm sloganlarına baktıkça “bir çok alametler belirdi” diyesim geliyor ama demiyorum. Yine de insandan umudumu kesmiyorum.